Osmanlı Türkçesi Hangi Türkçedir ?

Sude

New member
Osmanlı Türkçesi Hangi Türkçedir?

Osmanlı Türkçesi, Osmanlı İmparatorluğu döneminde kullanılan dil olarak, hem yazılı hem de sözlü olarak Türk toplumunun kültür, edebiyat ve devlet işlerinde önemli bir yere sahiptir. Bu dil, günümüz Türkçesi ile karşılaştırıldığında hem dil bilgisi hem de kelime hazinesi bakımından önemli farklılıklar gösterir. Peki, Osmanlı Türkçesi hangi Türkçedir ve nasıl bir dil yapısına sahiptir?

Osmanlı Türkçesinin Tarihsel Süreci

Osmanlı Türkçesi, 14. yüzyıldan 19. yüzyıla kadar Osmanlı İmparatorluğu'nun resmi dili olarak kullanılmıştır. İlk olarak Orta Asya’dan gelen Türk boylarının, İslamiyet’i kabul ettikten sonra Arapça ve Farsçadan etkilenmeye başlamasıyla şekillenen dil, zamanla İslam kültürü ve edebiyatı ile birleşerek zenginleşmiştir. Arap alfabesiyle yazılmış olan Osmanlı Türkçesi, Arapça ve Farsçadan alınan kelimeler ve dil bilgisi kurallarıyla birlikte, Türkçenin eski biçimi olan Oğuzca temel alınarak şekillenmiştir.

Bu dil, özellikle 15. ve 16. yüzyıllarda en yüksek seviyeye ulaşmış ve Osmanlı edebiyatı ile kültürüne büyük bir katkı sağlamıştır. Osmanlı hükümetinin resmi yazışmalarında, sarayda ve ilmi çevrelerde kullanılan dil, halk arasında ise farklı bir Türkçe konuşulmuştur. Dolayısıyla, Osmanlı Türkçesi, yalnızca halkın günlük yaşamında kullanılan bir dil değil, aynı zamanda yüksek kültürün ve devletin de dilidir.

Osmanlı Türkçesi ve Türkçenin Diğer Şubeleri

Osmanlı Türkçesi, Türk dilinin Oğuzca şubesine ait bir dil olarak kabul edilir. Oğuzca, Türk dilinin geniş bir grup oluşturan ve günümüzde Türkiye Türkçesi, Azerbaycan Türkçesi, Türkmen Türkçesi gibi lehçeleri içinde barındıran bir alt dil grubudur. Osmanlı Türkçesi, Oğuzca’nın bir devamı olmakla birlikte, Arapça ve Farsça gibi dillerden yoğun bir şekilde kelime almış bir çeşit dil kullanımıdır.

Arapça, özellikle İslamiyet’in kabulü sonrasında Osmanlı Türkçesi'ne büyük ölçüde etki etmiştir. Bunun yanı sıra, Osmanlı toplumunda Farsça da yüksek kültürün dili olarak önemli bir rol oynamıştır. Bu nedenle, Osmanlı Türkçesi’nin dil yapısında ve kelime dağarcığında Arapça ve Farsçanın izleri çok belirgindir. Bu dil, halk arasında konuşulandan farklı olarak, yazılı dilde ve edebiyat alanında öne çıkmıştır.

Osmanlı Türkçesinin Yapısı ve Özellikleri

Osmanlı Türkçesi’nin temel özelliği, dilin hem Arap alfabesiyle yazılmış olması hem de Arapça ve Farsçadan alınan kelimelerle zenginleşmiş olmasıdır. Bu dilde kelime dağarcığı, Orta Asya Türkçesi’ne dayanan kök kelimelerle sınırlı olmayıp, büyük ölçüde Arapça ve Farsçadan alınmış kelimelerle şekillenmiştir.

Dil bilgisi açısından Osmanlı Türkçesi, Türkçenin aglütinatif yapısını korumuş olsa da, Arapça ve Farsçanın etkisiyle bazı kurallar değişmiştir. Osmanlı Türkçesinde cümle yapıları daha karmaşık ve uzun olmuştur. Bu, dilin edebi ve resmi kullanımda daha ağır bir havaya sahip olmasını sağlamıştır.

Ayrıca, Osmanlı Türkçesi'nde kullanılan kelimelerin çoğu zaman anlamı, halk arasında farklı olabilmekteydi. Örneğin, Arapça veya Farsçadan alınan bir kelime, halk dilinde sade bir anlam taşırken, Osmanlı Türkçesi'nde çok daha derin ve sofistike bir anlam ifade edebiliyordu.

Osmanlı Türkçesi ve Günümüz Türkçesi Arasındaki Farklar

Günümüz Türkçesi, Osmanlı Türkçesi'nden çok daha sade ve anlaşılır bir yapıya sahiptir. Osmanlı Türkçesi, dil bilgisi ve kelime dağarcığı açısından çok daha zengin ve karmaşıktır. Bu dildeki kelimelerin büyük bir kısmı, halk dilinde yer almayan Arapça ve Farsça kökenli kelimelerdir. Günümüzde bu kelimeler, Türkçede yerini daha basit ve anlaşılır sözcüklere bırakmıştır. Örneğin, Osmanlı Türkçesinde sıkça kullanılan "hüccet" (belge) kelimesi, günümüz Türkçesinde "belge" olarak kullanılır.

Ayrıca, Osmanlı Türkçesi'nin yazılı ve sözlü biçimleri de oldukça farklıdır. Osmanlı Türkçesi'nin yazılı formu, saray ve devlet adamlarının kullandığı bir dil olarak oldukça edebi ve yüksek dil kullanımı ile şekillenmiştir. Halk ise, daha sade bir Türkçe kullanarak günlük hayatını sürdürmüştür.

Osmanlı Türkçesinin Edebiyatla İlişkisi

Osmanlı Türkçesi, sadece devlet işlerinde değil, aynı zamanda edebiyat alanında da önemli bir yer tutmuştur. Osmanlı edebiyatı, özellikle 16. ve 17. yüzyıllarda zirveye ulaşmış ve divan edebiyatı denilen bir edebiyat anlayışı geliştirilmiştir. Divan şairleri, bu dönemde Arapça ve Farsça kelimeleri yoğun bir şekilde kullanarak yüksek bir edebi dil oluşturmuşlardır. Bu dil, sadece güzel bir şekilde yazı yazmayı değil, aynı zamanda derin anlamlar taşımayı da amaçlamıştır.

Osmanlı Türkçesi ile yazılan eserler, sadece edebi açıdan değil, kültürel açıdan da büyük bir öneme sahiptir. Bu dilin kullanımı, hem Osmanlı'nın saray hayatını hem de halkın yaşamını derinlemesine anlamamıza olanak tanımaktadır.

Osmanlı Türkçesi Ne Zaman ve Neden Terk Edildi?

Osmanlı Türkçesi, 19. yüzyıldan itibaren yerini daha sade bir dil kullanımı olan Tanzimat dönemi Türkçesi’ne bırakmaya başlamıştır. Tanzimat Fermanı (1839) ve Islahat Fermanı (1856) gibi reformlarla birlikte, dilde sadeleşme hareketi güç kazanmış ve halkın anlayabileceği bir dil kullanılmaya başlanmıştır. Bu dönemde, Osmanlı İmparatorluğu’nda bürokratik ve kültürel değişiklikler yaşanmış ve dildeki Arapça ve Farsça etkileri azaltılmaya çalışılmıştır.

Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte ise, 1928’de Harf Devrimi’ni takiben Türk alfabesi kabul edilmiş ve dildeki Arapça ve Farsça kökenli kelimelerin yerine daha Türkçe kelimeler kullanılmaya başlanmıştır. Bu, Osmanlı Türkçesinin tarih sahnesinden çekilmesine ve Türkçenin modernleşmesine yol açmıştır.

Sonuç ve Değerlendirme

Osmanlı Türkçesi, Türk dilinin Oğuzca şubesine ait bir dil olmakla birlikte, Arapça ve Farsça gibi dillerin etkisiyle şekillenmiş ve edebi bir dil halini almıştır. Osmanlı İmparatorluğu’nun kültürel ve bürokratik yaşamında önemli bir rol oynamış olan bu dil, günümüz Türkçesinden farklı yapıları ve kelime dağarcığıyla ayırt edilebilir. Zaman içinde modernleşen Türk dili, Osmanlı Türkçesinin karmaşık yapısından daha basit ve anlaşılır bir hale gelmiş, ancak bu eski dil, Türk kültürünün ve edebiyatının önemli bir mirası olarak değerini korumaktadır.