Ukrayna: Trump, Putin ve hızlı barış yanılsaması

Nil

New member
Ateşkes barış anlamına gelmiyor. Avrupa, sahte güvenlik vaatlerine kapılmamalı. Konuk yazarımız Dışişleri Komitesi Başkanı Michael Roth, yine de tartışmanın Ukrayna için de bir fırsat olduğunu söylüyor.


Donald Trump'ın seçim zaferiyle birlikte Ukrayna ile Rusya arasında ateşkese ilişkin erken müzakereler tartışmaların odağı haline geldi. ABD'nin gelecekteki Ukrayna ve Rusya özel temsilcisi Keith Kellogg'un planına ilişkin Almanya'da da yoğun tartışmalar sürüyor. Bu, cephe hattının dondurulmasını, böylece Ukrayna'nın belirsiz bir süre için NATO üyeliğinden vazgeçmesini, Batı'nın ise yaptırımların hafifletilmesiyle Rusya'ya uyum sağlamasını öngörüyor.

Ancak tartışmada büyük ölçüde gerçekçilik yok. Batı ve Ukrayna savaştan bıkmış olsa da Rusya ile ateşkes şu anda çok uzakta. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, müzakere konusunda ciddi bir istek göstermediği gibi, böyle bir ateşkesin nasıl sağlanacağı ve uzun vadede istikrarlı tutulacağı konusunda da temel sorular açıklığa kavuşturulmadı.


Kendimizi kandırmayalım: Silahların susması Doğu Avrupa'da barış olduğu anlamına gelmiyor. Güvenilir güvenlik garantileri olmadan Ukrayna, Rusya'nın kendisini askeri olarak yeniden konumlandırmak için ateşkesi kullanacağı ve bir sonraki fırsatta yeniden saldıracağı tehdidiyle karşı karşıya. İşgal altındaki topraklarda Rusya'nın terör saltanatı pekişecek ve Ukrayna kimliğinin yok edilmesi ilerleyecektir.

Son aylarda bazı insanlar Almanya'da sadece savaşın nasıl yürütüleceğinden bahsettiğimizi eleştirdiler. Ancak barış hakkında daha fazla konuşmak isteyen herkes, kırılgan bir barışın nasıl güvence altına alınabileceği hakkında da konuşmaya hazırlıklı olmalıdır. Er ya da geç bu tartışmayı yapmak zorunda kalacağız.


Ateşkes, bazılarının bizi inandırmaya çalıştığı gibi, Almanya'nın Ukrayna'ya verdiği desteğin geri çekilmesinin başlangıcı olmayacak. Aksine, bu, Almanya ve Avrupa'nın mali ve askeri açıdan eskisinden çok daha yoğun ve doğrudan zorluklarla karşı karşıya kalacağı yeni bir aşamanın başlangıcı olacaktır.

Ukrayna'nın fethedilmesi


Ateşkes planının temel varsayımı, Ukrayna'nın NATO üyeliğinden vazgeçmesinin Putin'i tatmin edeceği yönünde. Ancak Putin hiçbir zaman öncelikle NATO ile ilgilenmedi. Özellikle ne ABD Başkanı Joe Biden ne de Almanya Başbakanı Olaf Scholz, Ukrayna'nın yakın gelecekte NATO'ya katılmasını ciddi olarak düşünmediğinden beri.

Bu müzakere kozunu erkenden masadan kaldırmak ne taktik ne de stratejik açıdan akıllıcaydı. Putin'in hedefi, ister askeri işgal, ister Kiev'de Rusya dostu bir rejim yoluyla olsun, Ukrayna'ya boyun eğdirmek ve Ukrayna ulusunu yok etmektir.

Putin aynı zamanda Rusya'nın Orta ve Doğu Avrupa üzerindeki nüfuz alanını yeniden tesis etmek için Avrupa güvenlik düzenini de bozmak istiyor. Ukrayna ve diğer Sovyet sonrası devletler bunda kilit rol oynuyor. Putin, Sovyetler Birliği'nin çöküşünü 20. yüzyılın en büyük jeopolitik felaketi olarak görüyor.


Moskova, müzakereye istekli olduğunu göstermek yerine, örneğin Kuzey Kore birliklerini ve “Oreshnik” gibi yeni nükleer kapasiteli orta menzilli füzeleri konuşlandırarak gerilimi tırmandırmaya devam ediyor. Ekonomisini savaş üretimine dönüştüren Rusya, İran ve Kuzey Kore'den silah, Çin'den ise çift kullanımlı mallar alıyor.

Yüksek kayıplara rağmen Rusya'nın savaşı mevcut yoğunluğuyla Ukrayna'dan daha uzun süre sürdürebilmesi muhtemeldir. Putin savaş alanında hedeflerine ulaşabileceğine inandığı sürece ateşkesi kabul etmesi beklenemez.

Trump yönetimi yine de sağlam bir ateşkes sağlamayı başarırsa, bunun nasıl güvence altına alınabileceği açıklığa kavuşturulacak. Rusya, Ukrayna'yı hibrit yöntemlerle istikrarsızlaştırmaya çalışırken ilk günden itibaren yeni bir saldırıya hazırlanıyor olacaktı.

Ateşkes sonrasında uzun vadeli en iyi çözüm, Ukrayna'nın özgür bölgelerini NATO'nun koruyucu şemsiyesi altına almak ve AB'ye hızlı bir şekilde katılım için çabalamak olacaktır. Ancak bu, Kellogg planıyla ve ayrıca Trump'ın gelecekte Avrupa'nın güvenliği konusunda daha az sorumluluk alma hedefiyle çelişiyor.

Avrupa'ya neler geliyor


Ateşkes durumunda Avrupa, Avrupa ve Ukrayna'nın güvenliği konusunda daha az değil, daha fazla sorumluluğa sahip olacak. Gelen haberlere göre Trump, ateşkesin sağlanması için Avrupalı kara birliklerine teklifte bulundu. Ancak artan NATO taahhütlerinin yanı sıra biz Avrupalıların birkaç ay içinde binlerce asker ve teçhizatı Ukrayna'ya yerleştirip yerleştiremeyeceğimiz konusunda büyük şüpheler var. Putin'in Batılı birlikleri ateşkes hattına yerleştirmeyi neden kabul etmesi gerektiği de sorgulanıyor.

Ateşkes olması durumunda Avrupa'nın da önemli mali çabalar sarf etmesi gerekecek. Ukrayna bir Rus saldırısını daha püskürtebilmeli, aynı zamanda ülkenin yeniden inşa edilmesi gerekiyor.

ABD yardımının süresi 2025 baharında dolacak. Trump yönetiminin daha fazla yardımı ne ölçüde onaylayacağı henüz belirsizliğini koruyor. Mali yükün çoğunluğunun Avrupa tarafından karşılanması gerekecek. G7 kredisinin 50 milyar avroluk kısmı yeterli olmaktan çok uzak olacaktır.


Rusya'nın AB'deki dondurulmuş 240 milyar avro tutarındaki varlıklarının erken tazminat ödemeleri olarak kullanılması gerekecek. Ancak AB'de bu konuda da bir fikir birliği yok. Peki Ukrayna'nın savunma kabiliyeti ve yeniden inşası hangi ulusal bütçelerden karşılanmalıdır? Ukrayna, Brüksel, Paris, Madrid ve Berlin'in soyut laflarıyla kurtarılamaz.

Bu nedenle ateşkes pek mümkün görünmüyor. Bu nedenle en az iki senaryoya daha hazırlanmamız gerekiyor. Bir yandan Putin müzakereleri reddediyor ya da başarısız oluyor. Kellogg bu durumda ABD askeri yardımında büyük bir artış olduğunu duyurdu.

Ukrayna için bir fırsat


Ancak Trump ve Çin odaklı Cumhuriyetçilerin, halihazırda sınırlarına ulaşan Amerikan cephaneliğini daha da derinleştirmeye istekli olup olmayacakları şüpheli. Diğer bir senaryo ise Putin'in müzakereleri uzatırken aynı zamanda askeri gerçekler yaratmasıdır. Ukrayna'nın daha fazla ABD yardımı olmadan cepheyi ne kadar süre elinde tutabileceği belirsiz. Her iki durumda da Almanya ve Avrupa'nın Ukrayna'nın yenilgisini önlemek için çabalarını önemli ölçüde artırması gerekecek.

Ancak mevcut tartışma boşuna değil: Son yıllarda Ukrayna'da barışı güvence altına almak için pan-Avrupa stratejisi geliştirmede başarısız olduk. Her öneriyi peşinen reddetmek ve şu ya da bu şeyin neden işe yaramadığını açıklamak bir strateji değildir. Trump'ın yeniden seçilmesi her şeyi alt üst ediyor ama aynı zamanda Ukrayna için de bir fırsat sunuyor. Artık Avrupa her zamankinden daha önemli: Ukrayna yalnızca bizim yardımımızla özgür ve demokratik bir devlet olarak ayakta kalabilir. Rus emperyalizmini ancak biz durdurabilir ve dizginleyebiliriz.

Michael Roth (SPD), 1998'den beri Alman Federal Meclisi üyesi ve 2021'den beri Dışişleri Komitesi'nin başkanıdır.