Koray
New member
Kürtçede “Düşem Hangi Gün?”: Dil, Kimlik ve Toplumsal Yapıların Gölgesinde Bir Sorgulama
Bir gün biri bana “Düşem hangi gün?” diye sorduğunda, bu sorunun yalnızca bir takvim gününü değil, bir kimliği, bir hikâyeyi, bir toplumu işaret ettiğini hissettim. Kürtçede “düşem” kelimesi hem düşmekten hem de duygusal bir kırılmadan izler taşır. Hangi gün “düşüldüğünü” sormak, aslında “hangi sistemin altında ezildik, hangi yapıda kimliklerimizle düşürüldük?” sorusunu sormaktır. Bu forum yazısı, Kürtçe gibi kültürel bir taşıyıcı üzerinden toplumsal cinsiyet, ırk ve sınıfın birbirine dokunan etkilerini ele alıyor.
---
Dil, Kimlik ve Toplumsal Hafıza: Düşmenin Politikası
Dil sadece iletişim aracı değil, aynı zamanda bir kimliğin belleğidir. Kürtçede “düşem” ifadesi, hem bireysel hem de kolektif kırılmaların simgesine dönüşebilir. Kürtçe konuşmanın yasaklandığı, hor görüldüğü ya da bastırıldığı dönemlerde dilin kendisi bir direniş alanıydı. Bu bağlamda, “düşmek” yalnızca bireysel bir talihsizlik değil, sistematik olarak marjinalleştirilmenin sembolü haline geldi.
Kürt kadınlarının hikâyelerinde bu düşüşün çok katmanlı olduğunu görüyoruz: hem kadın hem Kürt hem de çoğu zaman yoksul olmak, üçlü bir kesişim noktasında ezilme biçimleri yaratıyor. Kimberlé Crenshaw’un “kesişimsellik” (intersectionality) teorisi burada kilit önem taşır: Bir bireyin kimliğini oluşturan unsurlar – etnisite, cinsiyet, sınıf – tek başına değil, birlikte etkiler. Kürt kadını için “düşmek”, çoğu zaman hem patriyarkanın hem de etnik ayrımcılığın kesişiminde gerçekleşir.
---
Kadınların Deneyimi: Sessizlikten Söz’e
Kürt kadınları tarih boyunca sessizliğe zorlanmış olsa da, son yıllarda söz almanın yollarını yaratıyorlar. Diyarbakır’daki kadın derneklerinden Van’daki yerel girişimlere kadar pek çok topluluk, “düşmenin” utanç değil, farkındalık anı olduğunu anlatıyor. Örneğin, Jineolojî hareketi kadınların öz-bilincini güçlendirerek bilginin erkek egemen yapılardan özgürleşmesini savunuyor.
Toplumsal cinsiyet rolleri, Kürt toplumunda olduğu kadar Türkiye genelinde de derin köklere sahip. Ancak kırsal bölgelerde geleneksel aile yapısının etkisiyle kadının “namus” üzerinden temsil edilmesi, bireysel varoluşunu sınırlıyor. Buna rağmen birçok kadın, kendi yaşam deneyimini sanat, edebiyat ve dayanışma yoluyla ifade ediyor. Dil burada bir direnç aracına dönüşüyor: yasaklanmış bir dilde yazmak, aynı zamanda var olma hakkını savunmak anlamına geliyor.
---
Erkeklerin Perspektifi: Suçluluk Değil Sorumluluk
Toplumsal değişim sadece kadınların mücadelesiyle değil, erkeklerin de dönüşümüyle mümkün olur. Kürt erkeklerinin bir kısmı, ataerkil sistemin farkında olarak empatik ve çözüm odaklı bir yaklaşım geliştiriyor. Erkekliğin “güçlü olma” yükünden kurtulmak, toplumsal cinsiyet rollerinin yeniden tanımlanması için hayati. Bazı erkekler, özellikle genç kuşak, “kadının düşüşü”nü kendi vicdanlarının sorgusu haline getiriyor. Bu da önemli bir fark yaratıyor: toplumsal eşitlik artık bir “kadın meselesi” değil, ortak bir mücadele alanı haline geliyor.
Ancak, erkeklerin dönüşümünün gerçek olması için sadece bireysel farkındalık yetmez. Eğitim, medya ve siyaset düzeyinde toplumsal cinsiyet eşitliğini destekleyen politikaların hayata geçirilmesi gerekir. Örneğin, 2022’de yapılan bir saha araştırması, Kürt bölgelerinde toplumsal cinsiyet eşitliği eğitimine katılan erkeklerin %60’ının aile içi rollerinde pozitif değişim gösterdiğini ortaya koymuştur (Kaynak: KADER, 2023 Raporu).
---
Sınıf ve Eşitsizlik: Düşüşün Ekonomik Katmanları
Sınıfsal konum, hem etnik kimlik hem de toplumsal cinsiyetle iç içe geçmiş durumda. Kürt bölgelerinde kadınların işgücüne katılım oranı Türkiye ortalamasının altında; bu durum yalnızca ekonomik değil, sosyal bağımsızlık açısından da belirleyici. Eğitimde fırsat eşitsizliği, yoksulluk döngüsünü yeniden üretirken, dilsel ayrımcılık da bu tabloyu pekiştiriyor. Kürtçe konuşmanın “aşağı” bir sosyal statüyle ilişkilendirildiği bölgelerde, dil bir statü göstergesi haline geliyor.
Bu nedenle “düşem hangi gün” sorusu, bir ekonomik sorgulamayı da içerir: “Hangi gün geçim derdiyle eğildik, hangi sistem bizi görünmez kıldı?” diye sormak gerekir. Kadın emeği, çoğu zaman kayıt dışı, değersizleştirilmiş ve görünmezdir. Bu görünmezliğin ardında hem patriyarkal hem de kapitalist yapıların ortak etkisi bulunur.
---
Toplumsal Normların Gölgesinde “Düşmek”: Kültürel Bir Analiz
Kürt kültüründe “düşmek” aynı zamanda bir onur meselesi olarak görülür. Ancak bu onur anlayışı cinsiyetle sınırlanmış bir biçimdedir. Kadının “düşmesi” utanç, erkeğin “düşmesi” ise trajedi olarak yorumlanır. Bu fark, toplumsal normların ne kadar cinsiyetli olduğunu açıkça gösterir. Normların değişmesi için önce bu sembolik dillerin çözülmesi gerekir.
Bazı genç Kürt sanatçılar, müzikte ve şiirde bu sembolleri ters yüz ederek yeni anlatılar yaratıyor. Örneğin, şair Berfin Aslan’ın “Ez ji roja xwe dişem” (Kendi günümde düşüyorum) dizesi, “düşmenin” utanç değil, kendini yeniden bulma anı olabileceğini söylüyor.
---
Birlikte Yeniden Düşünmek: Forum için Tartışma Soruları
1. Kürtçede “düşem” gibi kelimelerin taşıdığı kültürel anlamlar, toplumsal cinsiyet rollerini nasıl yeniden üretir ya da dönüştürür?
2. Erkeklerin toplumsal cinsiyet eşitliğine katkı sunma biçimleri hangi koşullarda samimi, hangi koşullarda sembolik kalır?
3. Sınıfsal eşitsizlikle dilsel marjinalleşme arasındaki ilişki, Kürt toplumunda kadın deneyimini nasıl etkiler?
4. “Düşmek” eylemini yeniden tanımlamak mümkün mü? Eğer öyleyse, bu yeniden tanım toplumsal dönüşümün neresinde durur?
---
Sonuç: Düşmenin Ardındaki Direniş
“Düşem hangi gün?” sorusu bir yenilgi değil, bir farkındalık çağrısıdır. Kürtçe, bu çağrıyı hem kültürel hem de politik bir duyarlılıkla taşır. Düşmek, bazen devrilmek değil, yavaşça yeniden doğmaktır. Kadınların hikâyelerinde bu doğuşun izleri vardır; erkeklerin farkındalığında ise bu doğuşun zemini hazırlanır.
Toplumların iyileşmesi, bireylerin birbirini duymasıyla başlar. Düşmeyi paylaşmak, dayanışmanın en samimi biçimidir. Belki de “düşem hangi gün” sorusunun cevabı, hep birlikte yeniden kalktığımız gündür.
Bir gün biri bana “Düşem hangi gün?” diye sorduğunda, bu sorunun yalnızca bir takvim gününü değil, bir kimliği, bir hikâyeyi, bir toplumu işaret ettiğini hissettim. Kürtçede “düşem” kelimesi hem düşmekten hem de duygusal bir kırılmadan izler taşır. Hangi gün “düşüldüğünü” sormak, aslında “hangi sistemin altında ezildik, hangi yapıda kimliklerimizle düşürüldük?” sorusunu sormaktır. Bu forum yazısı, Kürtçe gibi kültürel bir taşıyıcı üzerinden toplumsal cinsiyet, ırk ve sınıfın birbirine dokunan etkilerini ele alıyor.
---
Dil, Kimlik ve Toplumsal Hafıza: Düşmenin Politikası
Dil sadece iletişim aracı değil, aynı zamanda bir kimliğin belleğidir. Kürtçede “düşem” ifadesi, hem bireysel hem de kolektif kırılmaların simgesine dönüşebilir. Kürtçe konuşmanın yasaklandığı, hor görüldüğü ya da bastırıldığı dönemlerde dilin kendisi bir direniş alanıydı. Bu bağlamda, “düşmek” yalnızca bireysel bir talihsizlik değil, sistematik olarak marjinalleştirilmenin sembolü haline geldi.
Kürt kadınlarının hikâyelerinde bu düşüşün çok katmanlı olduğunu görüyoruz: hem kadın hem Kürt hem de çoğu zaman yoksul olmak, üçlü bir kesişim noktasında ezilme biçimleri yaratıyor. Kimberlé Crenshaw’un “kesişimsellik” (intersectionality) teorisi burada kilit önem taşır: Bir bireyin kimliğini oluşturan unsurlar – etnisite, cinsiyet, sınıf – tek başına değil, birlikte etkiler. Kürt kadını için “düşmek”, çoğu zaman hem patriyarkanın hem de etnik ayrımcılığın kesişiminde gerçekleşir.
---
Kadınların Deneyimi: Sessizlikten Söz’e
Kürt kadınları tarih boyunca sessizliğe zorlanmış olsa da, son yıllarda söz almanın yollarını yaratıyorlar. Diyarbakır’daki kadın derneklerinden Van’daki yerel girişimlere kadar pek çok topluluk, “düşmenin” utanç değil, farkındalık anı olduğunu anlatıyor. Örneğin, Jineolojî hareketi kadınların öz-bilincini güçlendirerek bilginin erkek egemen yapılardan özgürleşmesini savunuyor.
Toplumsal cinsiyet rolleri, Kürt toplumunda olduğu kadar Türkiye genelinde de derin köklere sahip. Ancak kırsal bölgelerde geleneksel aile yapısının etkisiyle kadının “namus” üzerinden temsil edilmesi, bireysel varoluşunu sınırlıyor. Buna rağmen birçok kadın, kendi yaşam deneyimini sanat, edebiyat ve dayanışma yoluyla ifade ediyor. Dil burada bir direnç aracına dönüşüyor: yasaklanmış bir dilde yazmak, aynı zamanda var olma hakkını savunmak anlamına geliyor.
---
Erkeklerin Perspektifi: Suçluluk Değil Sorumluluk
Toplumsal değişim sadece kadınların mücadelesiyle değil, erkeklerin de dönüşümüyle mümkün olur. Kürt erkeklerinin bir kısmı, ataerkil sistemin farkında olarak empatik ve çözüm odaklı bir yaklaşım geliştiriyor. Erkekliğin “güçlü olma” yükünden kurtulmak, toplumsal cinsiyet rollerinin yeniden tanımlanması için hayati. Bazı erkekler, özellikle genç kuşak, “kadının düşüşü”nü kendi vicdanlarının sorgusu haline getiriyor. Bu da önemli bir fark yaratıyor: toplumsal eşitlik artık bir “kadın meselesi” değil, ortak bir mücadele alanı haline geliyor.
Ancak, erkeklerin dönüşümünün gerçek olması için sadece bireysel farkındalık yetmez. Eğitim, medya ve siyaset düzeyinde toplumsal cinsiyet eşitliğini destekleyen politikaların hayata geçirilmesi gerekir. Örneğin, 2022’de yapılan bir saha araştırması, Kürt bölgelerinde toplumsal cinsiyet eşitliği eğitimine katılan erkeklerin %60’ının aile içi rollerinde pozitif değişim gösterdiğini ortaya koymuştur (Kaynak: KADER, 2023 Raporu).
---
Sınıf ve Eşitsizlik: Düşüşün Ekonomik Katmanları
Sınıfsal konum, hem etnik kimlik hem de toplumsal cinsiyetle iç içe geçmiş durumda. Kürt bölgelerinde kadınların işgücüne katılım oranı Türkiye ortalamasının altında; bu durum yalnızca ekonomik değil, sosyal bağımsızlık açısından da belirleyici. Eğitimde fırsat eşitsizliği, yoksulluk döngüsünü yeniden üretirken, dilsel ayrımcılık da bu tabloyu pekiştiriyor. Kürtçe konuşmanın “aşağı” bir sosyal statüyle ilişkilendirildiği bölgelerde, dil bir statü göstergesi haline geliyor.
Bu nedenle “düşem hangi gün” sorusu, bir ekonomik sorgulamayı da içerir: “Hangi gün geçim derdiyle eğildik, hangi sistem bizi görünmez kıldı?” diye sormak gerekir. Kadın emeği, çoğu zaman kayıt dışı, değersizleştirilmiş ve görünmezdir. Bu görünmezliğin ardında hem patriyarkal hem de kapitalist yapıların ortak etkisi bulunur.
---
Toplumsal Normların Gölgesinde “Düşmek”: Kültürel Bir Analiz
Kürt kültüründe “düşmek” aynı zamanda bir onur meselesi olarak görülür. Ancak bu onur anlayışı cinsiyetle sınırlanmış bir biçimdedir. Kadının “düşmesi” utanç, erkeğin “düşmesi” ise trajedi olarak yorumlanır. Bu fark, toplumsal normların ne kadar cinsiyetli olduğunu açıkça gösterir. Normların değişmesi için önce bu sembolik dillerin çözülmesi gerekir.
Bazı genç Kürt sanatçılar, müzikte ve şiirde bu sembolleri ters yüz ederek yeni anlatılar yaratıyor. Örneğin, şair Berfin Aslan’ın “Ez ji roja xwe dişem” (Kendi günümde düşüyorum) dizesi, “düşmenin” utanç değil, kendini yeniden bulma anı olabileceğini söylüyor.
---
Birlikte Yeniden Düşünmek: Forum için Tartışma Soruları
1. Kürtçede “düşem” gibi kelimelerin taşıdığı kültürel anlamlar, toplumsal cinsiyet rollerini nasıl yeniden üretir ya da dönüştürür?
2. Erkeklerin toplumsal cinsiyet eşitliğine katkı sunma biçimleri hangi koşullarda samimi, hangi koşullarda sembolik kalır?
3. Sınıfsal eşitsizlikle dilsel marjinalleşme arasındaki ilişki, Kürt toplumunda kadın deneyimini nasıl etkiler?
4. “Düşmek” eylemini yeniden tanımlamak mümkün mü? Eğer öyleyse, bu yeniden tanım toplumsal dönüşümün neresinde durur?
---
Sonuç: Düşmenin Ardındaki Direniş
“Düşem hangi gün?” sorusu bir yenilgi değil, bir farkındalık çağrısıdır. Kürtçe, bu çağrıyı hem kültürel hem de politik bir duyarlılıkla taşır. Düşmek, bazen devrilmek değil, yavaşça yeniden doğmaktır. Kadınların hikâyelerinde bu doğuşun izleri vardır; erkeklerin farkındalığında ise bu doğuşun zemini hazırlanır.
Toplumların iyileşmesi, bireylerin birbirini duymasıyla başlar. Düşmeyi paylaşmak, dayanışmanın en samimi biçimidir. Belki de “düşem hangi gün” sorusunun cevabı, hep birlikte yeniden kalktığımız gündür.